Beskrivning
…
70’li yıllar Türkiye ve Kürdistan’da çok önemli olayların ve gelişmelerin olduğu bir dönemdi. O dönemin esas yükünü kad-rolar ve sempatizanlar çekmekteydi. Bu kesim sokakta faşistlere ve gericilere karşı ölüm kalım savaşı veriyordu. Akşama eve varıp varamayacağımız bile belli değildi. Toplumu tanıyıp dönüştür-meyi, devrimci mücadele vermeği, teoriyi öğrenmeğe çalışanlar bizlerdik. Alanda vuruşan, diğer gruplara karşı ideolojik mücade-le verendik. Yani ölen, sakat kalan, işkence gören, hapislere dü-şenlerdik. Bağlı olduğumuz hareketle en küçük bir fikir ayrılığın-da hemen dışlanıp her türlü suçlamalarla karşılaşanlar, ölümle bi-le cezalandırılanlardık. Aşık bile olamayan, olsa bile bunu ifade edemeyen, bu durumu ‘çaktırmamaya’ çalışıp duygularını baskı altına alandık. Bizim kuşağın omuzlarında o dönemin ağır yükü bulunmaktaydı. O ağır yük benim için; 12 Eylül sonrası için çok az, öncesi için ise uzun bir süre sayılan 12 günlük polis işkence-sinde tonlarca ağırlıktayken, 1981’de sıkıyönetim mahkemesin-de yargılanıp cezaevine dönüşte boklu hücrelerin birinde gördü-ğüm işkenceler sonucu şuurumun gidip geldiği dönemde ise bir kuş kadar hafifti. O dönemin yükünü omuzlayanlar şimdi 50’lere dayanmaktadırlar. Günümüzde o dönemle ilgili yine çok şey ya-zılıp anlatılırken bu kesim çoğunlukla susmakta, onlar adına bir önceki kuşak konuşup yazıp çizmekte…
Ben işkenceleri anlattıkça ruhsal halim giderek daha da kötü-leşmekteydi. Bir süre sonra anlatmamaya, cezaevi dönemimi unutmaya çalıştım. Fakat basında Diyarbakır 5 Nolu ile ilgili çı-kan her yazıyı okuduğumda rahatsız olup hikâyelerimi yayınla-mak istiyor, sonra tekrar sessizliğe gömüyordum kendimi. Bey-nimi kemiren bir kurt ise, ben unutmaya çabalarken kemirmenin şiddetini artırıyordu. Bu durum beni kahrediyor, migren ağrıla-rım artıyordu. Beş yıl birlikte kaldığım İsveçli eşim bu durumu-mu ‘‘Exil Kriz’’ Sürgün Krizi diye adlandırıyordu.
…
Recensioner
Det finns inga recensioner än.