Tarihin Külleri Arasında Konstantinopolis

Tarihin Külleri Arasında Konstantinopolis

220 kr

ISBN: 978-91-639-5688-1

Hernekadar “Tüm yollar Roma’ya çıkar!” deyişi, Roma kenti, Roma İmparatorluğu’nun merkezi olduğu sürece bir gerçeği ifade etmiş olsa da, aslında, bu satırları yazana göre, “Yeni Roma”, ya da Konstantinopolis, “Tüm yollar Konstantinopolis’e çıkar” deyişini çok daha fazla haketmektedir. Şüpsesiz “Tüm yollar Konstantinopolis’e çıkar” biçiminde bir deyiş üretilmemiştir ama, kuzeyden güneye, doğudan batıya, ya da tersi yönlerde tüm yollar Konstantinopolis’e çıkar. Pusulanın her yönüne doğru yollar, Roma’ya göre çok daha fazla olarak, Konstantinopolis’ten geçmiştir ve halen geçmektedir… Michelangelo’nun “Tanrının adamı yaradışı” adlı tavan freskinde “Tanrı” ile “Adam”ın işaret parmaklarının birbirine dokunacak kadar karşılıklı uzanmış olması gibi, iki büyük kıtanın uzanan uçlarıyla birbirine neredeyse dokunduğu yerde, Bosporus’un girişinde kurulmuştur Konstantinopolis, ya da İstanbul.

***

Bir yanıyla sonderece entellektüel, tüm çağdaş bilimler karşısında merak yüklü, altı dil bilen, Homeros’u eski grekçeden okuyabilen, farsça şiirler yazan birisinin, diğer yandan soğukkanlılıkla sekiz aylık yarım kardeşini boğdurtabilmesi, emirlerini dinlemeyen bir insanı diğerlerine gözdağı verebilmek amacıyla kazığa oturtabilmesi, alabildiğine karmaşık bir ruhsal ve zihinsel bir yapının ürünüydü herhalde. Aslında, ortada korkutucu ve özel olarak incelenmesi gereken ruhsal bir yapı vardı. Bu ölçüde korkutucu olmanın gerisinde birtakım derin korkuların ve şüphelerin olduğu da bir gerçekti kanımca. Küçücük bir çocukken en karmaşık politik entrikalara, siyasi cinayetlere, taht kavgalarına tanık olmak, daha 12 yaşında iken tahta oturtulup ardından tahttan indirilmek, tüm bunlar sözkonusu karmaşık zehirli ruhsal yapının şekillenmesinde etken olmuşlardı sanırım. Karşımızda sadece övgülere layık, Napolyon’a veya Hannibal’e benzetilerek yüceltilecek bir kişilik yoktu. Bir yanıyla hayranlık, diğer yanıyla dehşet ve nefret duyguları uyandıran bir insan ile karşı karşıya idik. O belki bazı yanları ile Napolyon’u veya Hannibal’i çağrıştırabilirdi ama, daha çok ve özellikle O, henüz üç yaşında iken Moskova Büyük Kontluğu tahtına oturtulmuş olan, Rus birliğini sağlayan, Kazan Kağanlığı ile Doğu-Batı ticaret yolu üzerindeki Astrakhan Kağanlığı’nı sınırları içine katarak Rusya’ya imparatorluk yolunu açan Ivan Grozny’yi (IV. Ivan, Korkunç Ivan veya Müthiş Ivan, 1530- 1584) çağrıştırmaktaydı. Ivan Grozny’de küçük yaşta korkunç olaylara, entrikalara, siyasi cinayetlere tanık olarak yetişmiş korku yüklü ve korkutucu, çelişkilerle dolu bir karakterdi. Derin bir öfke anında, 16 Kasım 1581 günü O, elindeki asayı tahtının tek yasal varisi oğlu Ivan’ın kafasına vurarak O’nu öldürmüştü… Sözkonusu hayranlık ve nefret, aslında ve özü itibariyle, uzlaşmaz ekonomik-toplumsal çelişkilerle bölünmüş olan ve ölmeyen barış umuduyla sürekli birbirini boğazlamayı sürdüren insan soyuna idi…

 

Kategori: Etiketter: , Product ID: 3066

Beskrivning

YUSUF KÜPELİ’nin ÇOK KISA YAŞAM ÖYKÜSÜ

Yusuf Küpeli, İstanbul’dan bir anne ile Giresun’un dağ köylerinden bir babanın oğlu olarak 27 Mart 1944’de Balıkesir’de doğdu. Çocukluğunun önemli kısmı Bolkar Dağları’nın 3585 metre yükseklikteki Medetsiz Tepesi’nin eteğine yerleşmiş Maden Köyü’nde, yörüklerin yaylaya çıktıkları vahşi doğada alabildiğine mutlu geçti. Babasının ağır hastalanmasının ardından 1955 yılında İstanbul Kartal’a taşındılar ve aynı yıl babası öldü. Küpeli 1958 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenime başladı. İradesi dışında diğer Kara Harb Okulu öğrencileri ile birlikte başarısız 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 askeri darbe girişimlerine karıştı. Subay olma hakkını kazanmasına sekiz- on gün kala, Türk Ceza Yasası’nın anayasayı ihlal etme suçlarını kapsamı içine alan ve müebbet hapis cezası ile idam cezası öngören 146/ 1 maddesinden tutuklanıp, 146/ 3 maddesi ile yargılandıktan sonra beraat etti. Zaten yargılanmış olan öğrencilerin gıyabında toplanan Kara Harb Okulu Disiplin Kurulu, askeri mahkemenin kararını hiçe sayarak diğer 1459 öğrenci ile birlikte Küpeli’yi de Silahlı Kuvvetler’den uzaklaştırdı.

Küpeli, öğrenimine önce ODTÜ’de ve hemen ardından SBF’de devam etti ama, bu süreci tamamlayamadı… Kara Harb Okulu’ndan uzaklaştırıldığı 1963 yılında “komünist” olduğuna kendi kendisine karar verdi. Komünizm O’nun için, sınırların olmadığı, kökenine ve görünüşüne bakılmaksızın insanların aşağılanmadıkları barışçı, eşitlikçi, demokratik bir dünya düzeni demekti. Zaten O, uzun zamandır böyle bir dünya düşlemekteydi. “Benzerlerini” aradı ve 1964 yılında SBF Fikir Kulübü’ne, aynı yılın sonuna doğru da TİP Çankaya ilçe örgütüne üye oldu. SBF Fikir Kulübü’nde yöneticilik yaptı. Küba’ya gitme, devrimi yaşama düşleriyle 1967 yılında Paris’e gitti. O yıllarda Türkiye ile diplomatik ilişkileri olmayan Küba’nın Paris elçiliğine bir dilekçe verdi ise de, herhangi bir yanıt alamadan geri döndü. Yarı- askeri faşist örgütlenmelerin üniversitelere yönelik saldırılarının başlaması ile ön plana çıkmak zorunda kaldı ve 1968 yılı sonunda gerçekleşen FKF kurultayında örgütün genel başkanlığına seçildi. FKF, O’nun yönetimi altında yığınsallaştı. Değişik yığınsal eylemlerin ardından, 1969 yazında, “ABD ile Türkiye arasında savaş çıkartmaya teşebbüs, komünist örgüt kurmak, komünist propaganda yapmak” vs. gibi temelsiz ve ağır cezaları gerektiren iddiaların da aralarında bulunduğu daha onlarca ve onlarca davadan aranmaya başlandı. Filistin’e gitti ve orada yaklaşık dört ay kadar fedai olarak bulunduktan sonra izin alıp gizlice ve geçici olarak Türkiye’ye döndü (daha ayrıntılı bilgi için bak: Çorbaya kaçan sirke sineği, ya da bir komik yalancı, ve Filistin’in Kurtuluşu İçin Demokratik Cephe üzerine gerçek notlar, http://www.sinbad.nu/sirkesinek.htm). Yakalandı ve 1969 yılı Kasım ayının başından 1970 yılı Ağustos ayına dek yaklaşık on ay Ankara Merkez Cezaevi’nde ağır koşullarda tutuklu kaldı…

Yeniden aranmaya başlanan Küpeli, 25 Mart 1972 günü, kendisini sağ almak istemeyenleri aldatarak yanlışlıkla sağ yakalanabildi. O yakalandıktan sonra da operasyon beş- altı dakika daha sürdü. Böylece, kendisine yönelik operasyonu -gerçek durum anlaşılıncaya dek- seyredebildi (daha ayrıntılı bilgi için bak: Öldürmeye gelmiş olanlar, “Perdeleri aç orospu çocuğu!”, diye bağırıyorlar ve darbe atışları yapıyorlardı, http://www.sinbad.nu/oldurgel.htm)… Boyundan biraz büyük bir hücrede yirmi gün prangalı ve kelepçeli olarak kaldı. Ardından, Amerikan aksanıyla kendilerini “kontra gerilla” olarak tanıtanların ellerinde yaklaşık 11- 12 gün işkence gördü (daha ayrıntılı bilgi için bak: “Politikacı” olmadığım; Türkiye’yi 1983’de değil, 1980 baharında gizlice terkettiğim; ve ayrıca, bazı kirli karanlık işler, yaşamımdan bazı ilginç kareler üzerine, http://www.sinbad.nu/yasamkar.htm )… Rutubetten sırılsıklam, tuvaletsiz, penceresiz, gece gündüz 40 mumluk bir ampulle aydınlanan, zamanın yitirildiği bir hücrede yaklaşık 10 ay yıkanmadan tutulduktan sonra… Başka daha birçok dava ile birlikte idam talebiyle 146/1 maddesinden yargılandı ve ömürboyu hapis cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 6,5 yıl çok ağır koşullarda üç ayrı askeri cezaevinde yaşadı, kalbinden ve akciğerlerinden ölümcül hastalandı. Bu koşullarda, hekim raporuna karşın, Haydarpaşa Askeri Hastahanesi’nin güneş almayan rutubetli bodrumunda zavallı akıl hastalarının yanında yaşadı. Bir provokasyonu aktörleri ve kanıtları ile açığa çıkarttı. Göğüs hastalıkları uzmanı albay, daha sonra O’na, “öleceğini sandıklarını” söyleyecekti…  Demokrasi güçlerinin yararına açığa çıkartılan provokasyonun ardından, Küpeli için, hem Türkiye’de ve hem de aralarında İsveç’in de bulunduğu tüm Avrupa ülkelerinde bir dayanışma kampanyası örgütlendi. Kampanya’nın bitimiyle birlikte bir askeri nakliye uçağı ile Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne taşınan Küpeli, orada iki yıl boyunca gerçek anlamıyla izole edildi ve yine tüm bu süre boyunca izinle tuvalete gitmek zorunda kaldı… Toplam sekiz yıla yakın cezaevinde kaldıktan sonra, yeni infaz yasasına göre diğer tüm ömür boyu hapis cezası almış olanlarla birlikte şartlı olarak serbest bırakıldı. Hemen ardından yine aranmaya başlandı ve uzun süre gizli yaşadıktan sonra İsveç’e politik mülteci olarak sığınmak zorunda kaldı.

Önce “teslim ol” çağrısı yapıldı, ardından aşağılayıcı biçimde “teslim olduğu” ilanedildi. Ardından yine teslim ol çağrıları geldi ve 7 Eylül 1983 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir kararla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından atıldı. Altında Cumhurbaşkanı (General) Evren’in ve dönemin hükümet üyelerinin imzalarını taşıyan bu karar tamamen anti- demokratik olduğu kadar, askeri mahkeme kararını çiğneyebilen 1963 tarihli Kara Harb Okulu Disiplin Kurulu kararı kadar da hukuk dışıydı… Küpeli yaklaşık dört yıl kadar “vatansız” yaşadıktan sonra ani bir kararla İsveç vatandaşlığına geçti. Fakat aslında hiçbirzaman gerçekte İsveç’te yaşamadı. İsveç devleti ve halkı ile tek bir sorunu bile olmamasına, tek bir kez polisle dahi karşılaşmamasına, birçok İsveçli arkadaşı olmasına karşın, sadece gövdesi İsveç’te oldu… Sözkonusu halin, gövdenin sığınılan ülkede, ruhun ise terkedilmek zorunda kalınan ülkede kalmasının gerçek politik mültecilere özgü bir psikoloji olduğu söylenmektedir.

Küpeli İsveç’te yaşamını işçi olarak kazandı ve son olarak sekiz yılı aşkın süre postahane de vardiyalı işçi olarak çalıştı. Evlendi ve 35 yıldır birlikte olduğu kendisi gibi göçmen eşinden büyük destek gördü. Bu arada birçok dayanışma eylemi örgütledi ve Türkiye’de sürdürülmeye çalışılan demokrasi ve insan hakları savaşımına katkı yapmaya çalıştı. Dünyadaki gelişmelerle ve Türkiye’de yaşananlarla ilgili değişik politik analizleri, gerçekleri anlatan yazıları isveççe olarak hem İsveç’te yayın yapan gazetelerde, köklü sosyalist dergilerde ve hem de Finlandiya’nın Ny Tid (Yeni Zaman) adlı en eski haftalık bağımsız sosyalist yayın organında basıldılar. Bunların birkısmı ve Türkiye’deki insan hakları ile ilgili tamamlanmamış bir kitap, 2011 yılında kapatılan “Türkiye ile dayanışma komitesi”nin büyük web sayfasında (artık yok: önce, sskt.nu/; sonra, http://www.smkt.se/) 1999- 2011 yıllarında asılı durdu.  Diğer yandan Kürt halkının tarihini derli toplu özetleyen bir metin 1998 yılında İsveç’in üçüncü büyük partisi Sol Parti’nin teorik yayın organında basıldıktan sonra, Finlandiya’da Ny Tid’de ve 1999 sonunda da resmi Göçmen Enstütüsü’nün Araştırma ve Dökümantasyon Merkezi’nin (Immigrant Institutet Forsknings- och dokumentatitionscentrum, http://www.immi.se/ ) Elektronik Ansiklopedisi’nin Kürtler maddesinde basıldı ( https://www.immi.se/encyklopedi/det-kurdiska-folket ). Kürt halkının tarihini özetleyen bu metin, Küpeli’nin aynı konuyla ilgili diğer bir yazısıyla birlikte halen göçmen ansiklopedisindeki yerinde durmaktadır.

Yukarıda özetlenenlerin dışında Küpeli, Dünya Barış Konseyi’nin güçlü olduğu dönemde bu uluslararası kuruluşun bir üyesi olan ve Soğuk Savaş yıllarındaki çabalarının karşılığı olarak kuruluşunun 10ncu yılında, 1959’da Nazım Hikmet’in imzasını taşıyan bir diploma ve madalya ile onurlandırılan İsveç Barış Komitesi’nin sekiz kişilik yürütme kurulunda üç yıl görev yaptı. Dünya Barış Konseyi’nin 1990 yılında Atina’da toplanan son büyük kongresine, üç kişilik İsveç delegasyonunun bir üyesi olarak katıldı… İsveç Dışişleri Bakanlığı’na bağlı dış yardım örgütü SIDA’nın salonlarından birinde 21 Mayıs 1992 günü örgütlenen ve davetli demokratik örgütlerden birer kişinin katılabildiği Nelson Mandela ile tanışma toplantısına İsveç Barış Komitesi’ni temsilen katıldı ve toplantının ardından Mandela ile beş dakika kadar karşılıklı konuşma olanağı oldu. Toplantıda olanlar, Küpeli imzasıyla hem isveççe ve hem de türkçe olarak basıldı (daha ayrıntılı bilgi için bak: “I love you Nelson Mandela!”, http://www.sinbad.nu/mandelaile.htm )… Aynı karşılaşmada Mandela, Türkiye toplumuna iletilmesi amacıyla Küpeli’ye, “Türkiye halkına ve bu halkın ulusal kurtuluş mücadelesinin önderi Mustafa Kemal Atatürk’e çok büyük saygısı olduğu; insan hakları ile ilgili mevcut durum nedeniyle verilen ödülü reddetmek zorunda kaldığı.”, mesajını verecekti. Küpeli halen www.sinbad.nu/ adresli websayfasında yazılarını, araştırmalarını, bazı kitaplarından bölümleri yayınlamaktadır. Nisan 2000’de, “Tarihin İzinde Balkanlar ve ABD” adlı bir kitabı ve Ekim 2005’te de “Hedefteki Müslüman Halklar ve İslam” adlı bir başka kitabı daha Türkiye’de yayınlanmıştır – www.sinbad.nu/ adresında Küpeli’nin yayınlanmamış başka kitapları da asılı durmaktadır…

Ytterligare information

Vikt 825 kg
Dimensioner 16 × 23 cm

Recensioner

Det finns inga recensioner än.

Bli först med att recensera ”Tarihin Külleri Arasında Konstantinopolis”

Din e-postadress kommer inte publiceras. Obligatoriska fält är märkta *


Fax: info@apecpublishing.com
Mjölnarstigen 1 163 41 Spånga, Sweden